İsmim Yasin Akgül, 33 yaşındayım, İstanbul’da yaşıyorum. Bir tekstil firmasında makineci olarak çalıyordum. 2009’un Ocak ayında kış olmasına rağmen, gece terlemesi, uykusuzluk, kaşıntı gibi belirtiler olmaya başladı. Özellikle de bacaklarımda. 2008’in Kurban Bayramı Aralık ayında olduğu için Kurban etinden şüphelenerek ilk önce cildiyeye gittim. Cildiye bir sorun bulamadı. İdrar yollarında bir iltihap olduğu söylendi ve bir ilaç verdi. Gün geçtikçe rahatsızlıklarım daha da şiddetlenmeye başladı. Boyun etraflarında misket büyüklüğünde bezeler çıkmaya başladı. Daha sonra dahiliye doktoruna gittim. Dahiliye doktoru bir dizi test yaptırdı. Testin sonucunda, Onkolojiye gitmem gerektiği söylendi. Bunun sonucunda 8 ay sürecek bir kemoterapi tedavisine başlandı. 8 ay tedavi gördükten sonra, vücutta bir daha nüksetti. Gittiğim hastane bana herhangi bir üniversite hastanesine gitmemi söyledi. Bu yönlendirmeyle üniversite hastanesine gittim. İlk başta bir profesör bulamadım. Maddi açıdan durumum çok iyi olmadığı için, muayene ücreti 300 lira olan profesörden de randevu alamadım. Daha sonra başka bir üniversite hastanesine gittim. Onlar da hastalığım çok ilerlemediği için 6 ay beklememi söylediler. Tedavini yaparız ama eve gidip gelince tedavin tam olmaz dediler. Bu tedavinin sağlıklı, steril bir ortamda gerçekleşmesi gerektiğini söylediler. Orada bir Doktor ‘John Hopkins Hastanesi var’ dedi ve Anadolu Sağlık Merkezi’ne gelmemi söyledi. Ben de raporları alıp gelerek, SSK ile anlaşmalı olması sayesinde, tedavi olmaya başladım.
Anadolu Sağlık Merkezi’ne geldiğimde hastalığım 4’üncü evredeydi. İlk olarak ağır bir kemoterapiyle tedaviye başladım. Bir hafta sonrasında ise iğne tedavileri başladı. Sonrasında da kendi iliklerim alındı. Test yapıldı ve temiz olduğuna dair karar verdiler. Ardından tekrar bir kemoterapiyle beraber 23 gün hastanede kaldım. Eşim hamile olduğu için benimle hastanede kalamadı, annem de çok duygusaldır. Erkeğin kalması daha iyi olur diye genç bir arkadaşım sürekli benimle kaldı. Zaten bütün ihtiyaçlarımı kendim karşılayabildiğim için arkadaşımdan çok az isteğim oluyordu. Kemik iliği naklinde tekrar kendi iliklerim bana nakledildi. Nakil dönemini internet üzerinden sık sık araştırıyordum. Ben de başka bir donöre gerek kalmadığı için nakil sürecim diğer hastalara oranla daha kısa sürdü. Doktorum Zafer Gülbaş bu süreçlerde sürekli beni gençsin yakışıklısın diyerek motive ederdi. Aklımdan sadece hastalığı yeneceğim geçiyordu. Bazen karamsar olsam da ben hastalığı kafamda bitirmiştim.
İlk teşhis konulduğunda moralim bozuldu ancak tıp hızlı bir şekilde ilerlediği için, ümitliydim. Ben de, ailem de dualar ettik. Hastalığımla aynı dönemde, televizyonda 50-55 yaş arası bir kadın da aynı hastalığa yakalanmıştı, dosyamız aynıydı ve ben ne yapacağım diye üzülüyordu. Benim kardeşim eczacı kalfası ve o her 3 evde 1 kanser hastası olduğunu söylüyor. Ben başından beri bu hastalığı yeneceğimi düşünerek tedavisi Ay’da olsa bile Ay’a çıkacağım diye kendimi şartlandırdım. Kanser çağımızın hastalığı ama ben bu hastalığı yenmek için elimden geleni yaptım.
Anadolu Sağlık Merkezi – Johns Hopkins Hastanesi de hastalık sürecimde benim için 5 yıldızlı otel gibiydi. Doktorlarından tüm çalışanlarına kadar herkesin insana değer verdiğini hissettim. Hiçbir sıkıntı yaşamadım. Daha önce gittiğim hastanelerde aldığım kemoterapiler beni kusturuyordu ancak buradaki doktorlar bu süreçlerin çok doğal olduğunu söyleyerek beni çok rahatlattılar. Şimdi bir giyim firmasında işe başladım. Hastalığımdan önce üretim bölümündeyken şuan yönetim bölümünde daha rahat bir ortamda çalışıyorum.
Kanserin tedavisi başta zorlu görünse de bana göre öyle değil. Bu süreçte sürekli pozitif düşünmek çok önemli ve bunun için motivasyonu yüksek tutmak gerekiyor. Daha kötü durumlar olabileceğinin akıldan çıkarılmaması da halinize şükretmenizi sağlıyor.