41 yaşındayım ve 3 çocuk babasıyım, 2 oğlum 1 kızım var. Bu hastalığa 2007’de yakalandım. Bir kasık fıtığı ameliyatı için hastaneye başvurmuştum. Ameliyat olmadan önce kan tahlili yapıldı ve tahlil sonucunda bana: “Seni ameliyat edemeyiz. İzmit Üniversitesi’ne gidip, orada ameliyat olmalısın” denildi. İzmit Üniversitesi’ne gittim, orada ameliyatımı gerçekleştirdiler, beni yatağıma aldılar ama tabi biraz kötüleştim. Bu sırada MDS tanısı konuldu. Oksijen desteği verdiler. Doktorum bu süreçte çalışmama izin vermedi, toz ve mikroptan dolayı. Malulen emekli olmam için başvuru yapıldı. Bu sırada mozaik kum üzerine bir fabrikada hem şoför, hem de bakımcı olarak çalışıyordum. Başvuru sonrasında malulen emekli oldum. Nakilden önce tedavimi üniversitede oluyordum, ancak üniversite artık nakil olmam gerektiğini söyledi: “Nakil olmazsan ileride lösemiye doğru gider dediler” ve ben 10 ay önce kemik iliği nakli oldum. İlik nakli için öncelikle yurtdışında ve yurtiçinde uygun ilik arandı ama bulunamadı, 1-2 sene kadar bekledim. Bu sürecin sonunda ailemi getirmemi istediler. Ailem ve akrabalarım geldi. Akrabalarımın ilikleri tutmadı. Sonrasında önce oğlumdan nakil oldum, ama ilik uyum sağlamadı. Daha sonra hastaneden taburcu olmadan kızımdan oldum. Yüzde 62,5 uygunluk oranı vardı, doktorlar riskin yüksek olduğunu söylediler ve nakli kabul etmediler. Ama ben ya ileride de bulunamazsa diye nakil olmak istedim. Sağ olsun Zafer Hoca da: “Himmet eğer karar veriyorsan naklini hemen yapalım” dedi. Hemen hastaneye yatışım yapıldı. Ben Zafer Hoca’yı İzmit’te Hematoloji Uzmanı Abdullah Bey’in vesilesiyle buldum. Abdullah Bey ile Zafer Hoca okuldan arkadaşlarmış, tavsiye etti. Yani diğer hastalara bakarak şansım çok yüksekmiş, buraya yönlendirdi beni. Zafer Hoca’da sağ olsun geri çevirmedi. O vesile ile hemen hastaneye yattım, çocuklarımdan nakil aldım. 10-11 derken yüzde 100 uyum sağladı. Hiç çıkmadan 80 gün yattım, daha sonrasında taburcu oldum. O arada ne ağrım, ne sızım hiçbir şeyim olmadı. Mesela kimi hastalar boğaz ağrısı, ishal, kemik ağrıları gibi farklı rahatsızlıklardan şikâyetçilerdi. Ve doktor bana baştan “Bunlara dayanman gerekiyor” dedi. Ama şükür Allah’ıma bunların hiçbirisini yaşamadım. Nasıl girdiysem o şekilde çıktım. Hiç direncimi düşürmedim. 75 kilo ile hastaneye yatmıştım, 70 kilo ile hastaneden taburcu oldum. Şu anda yine 75 kiloyum. Eve çıktığımda 3 ay boyunca odamdan hiç çıkmadım. Odamda havlu ve perde bulundurmadık ve bu sürede hep günlük yemekler yedim. Zafer Beye kontrole geldikçe sordum: “Dışarı ne zaman çıkacağım? Ailemle birlikte ne zaman yemek yiyeceğim?” Zafer Bey günlük yemek yememi tavsiye ediyordu, toplu taşımaya izin vermiyordu. Maskeyi hiç çıkarmadım hala da çıkarmıyorum. Maskeyi sadece evimde kendi odamda ve hastanede doktorun odasında çıkartıyorum. Zafer Bey ne zaman izin verir ise o zaman çocuklarımla ailemle birlikte yemek yiyorum, geziyorum. Kendime baktığım için kendimi çok iyi hissediyorum. Kendime bakmazsam bunun sonu yok. Burada diğer hasta arkadaşlar arasında en titiz, dikkatli hasta ben çıkmışım. Umarım diğer hasta arkadaşlarımda bir an evvel sağlığına kavuşurlar. Nakil olalı 10 ay oldu. İki haftada bir kontrollere gidip geliyorum. Nakil olmadan önce bana “nakil olmazsan şu kadar zamanın var” diye gün verdiler ama ben hiç moralimi bozmadım, oynayarak gittim buradan. Normal hayatımda ve evimde bu hastalık yokken de çok neşeli bir insandım, hala da öyleyim. Merhabalaştığım bir insanı ararım, halini hatırını sorarım, hep selamlaşmak isterim. Çevreden kaynaklı bazı can sıkıcı şeyler yaşadık. Örneğin hastanede kan ihtiyacım oldu. Ben de yakın akrabalarıma “Bana kan lazım olduğunda, size alo dediğimde bana kan verin” dedim. Fakat bazı yakınlarım “Sakın ha! kan vermeye gitmeyin, kötü olursunuz, ölürsünüz. Nakil vermeye hiç gitmeyin ” gibi şeyler söylemişler. Örneğin kardeşim burada bana nakil için ilik verdi ama sonrasında o iliği çöpe attı, yüzde 20 uyumluydu. Bunun sonrasında tam 2 sene bekledim. Kardeşim burada 2 gün yattı, biraz toparlandı, bir gün daha yatması gerekiyordu. Sonrasında “Kollarım ağrıyor ben vermek istemiyorum” dedi. Daha sonra eve geçtim. Bu sefer evden beni arayıp “ Biz o alınan iliği alıp kendi buzdolabımızda saklayalım, ya başkasına kullanırlar ise” demeye başladılar. Zafer Hoca anlattı: “Başkasına kullanılamaz, bu ilik sadece size uyuyor ve ev koşullarında saklanamaz” diye o zamanda çöpe atılmasını istediler. O ilik çöpe atıldı, bana kan vermeye gelenlere de “Sakın kan vermeye gitmeyin, nakil vermeyin. Ben ölüyordum, şöyle oldum, böyle oldum siz de gitmeyin” dediler. Bunları hiç takmadım, hala da takmıyorum. Buradaki hasta arkadaşlarıma özellikle gidip söylüyorum: “Sakın korkmayın” diyorum. Kendimden pay biçiyorum, tecrübelerimi anlatıyorum. Başkasının laflarına bakmayın, nakil esnasında öyle abarttıkları kadar ağrı, sızı, zorluk yok. Nakilden önce hastalıktan kaynaklı ağrın varsa o belki devam eder, onu bilemiyorum. Ama nakil sırasında hiçbir şey duymuyorsun. Katateri takıyorlar, inanın onu da hissetmedim. “Himmet bey sağ tarafınıza bakar mısınız?” dediler, daha sonra “tamam hadi bitti” dediler, baktım katateri takmışlar. 80 gün o katater ile yaşadım. Hastalara önerim pes edecek bir şey yok. Hastanede hastalara pes ettirecek hiçbir şey yok. Hemşireler ziyadesiyle saygılı, ilgili ve iyiler. En ufak bir şey söylendiğinde yerine gelmemesi mümkün değil. Ama hastalığı yenmek istiyorsanız da hastanenin şartlarına uymak zorundasınız. Yürüyüşe çıkmak zorundasınız, ben hala maskemle birlikte günde 45 dakika yürüyorum.